Prof Dr. Atilla Erdem



Doç.Dr. MURAT SÜMER

         Nöron olarak adlandırdığımız beyinde yer alan sinir hücrelerinin gruplar halinde deşarj (elektriksel üretim) yapmaları sonucu ortaya çıkan tekrarlayıcı istemdışı davranış yada kasılmalara epilepsi denir. Epilepsi tanısı için bu tablonun tekrarlayıcı olması gereklidir. Yani bu tablo bir kez ortaya çıktığında buna konvülsiyon,  nöbet tekrarlayıcı olduğunda ise epilepsi diyoruz.  Ülkemizde bu hastalık sara,  bazı bölgelerde ise tutarga olarak da bilinir. Epilepsi Hipokrat döneminden beri bilinmektedir. Ancak modern tanımı 2 yüzyıl önce yapılmış ve  Beynin belli bir bölgesinde yada tüm beyin kabuğunda (korteks) ortaya çıkan ritmik, tekrarlayıcı deşarjların yol açtığı bir hastalıklar bütünü olarak tanımlanmıştır. Epilepsinin  görünümleri de beynin hangi bölgesinde ortaya çıktığına göre değişir.

                                


Epilepsileri bu yönü ile yaygın-jeneralize- ( Büyük nöbet) yada lokalize –kısmi-parsiyel-  (küçük nöbet) olarak alt başlıklara ayırabiliriz.  Epileptik deşarjlar tüm beyin kabuğunda ortaya çıkmışsa hastanın vücudunda  yaygın kasılmalar, idrar kaçırma ağızdan köpük gelmesi  ve şuur kaybı ( jeneralize tonik klonik konvülsiyon)  görülür. Bazı hastalar ise aniden yere yığılıp hareketsiz kalırlar (Atonik nöbet). Bu tip nöbet geçiren hastalarda kontrolsüz ani yere düşme nedeni ile ciddi kafa travmaları görülebilir. Jeneralize epilepsilerde  kasılmasız nöbetleri olanlarda vardır. Bunların içinde özellikle çocukluk döneminde çok kısa süreli dalmalar (Absans) ile seyreden epilepsiler sayılabilir. Kısa süreli oldukları için farkedilmeyebilirler. Anne-babalar yada öğretmenleri bu çocukları dalgın yada dikkatsiz olarak değerlendirebilirler. Bu çocukların okul başarıları düşer.  Bunun dışında özellikle uykusuz bir gecenin sabahında ortaya çıkan sıçramalarla (Myokloni) karakterize nöbetlerle jeneralize epilepsiler görülebilir. Jeneralize nöbetlerin önemli bir bölümü çocukluk-ergenlik döneminde başlar.

                                 
                                              Tabloda epilepsilerin dağılımları yer almaktadır.

Parsiyel  nöbetler ise belli bir beyin bölgesinden köken alır ve o bölgenin işlevsel özelliklerine göre  nöbetin görünümü ortaya çıkar. Örneğin sol kola hareket emri veren veya hissini alan nöronlarda ortaya çıkmışsa (beyin sağ ön bölgesi) şuur kaybı olmaksızın sol kolda kasılmalar yada uyuşmalar (basit parsiyel nöbet) görülebilir. Eğer nöbete yol açan elektriksel deşarj beynin arkasında yer alan görme merkezimizde ise  gözümüzde ışık çakmaları görülebilir. Garip hisler , bulantı, başdönmesi,  vücudun bir bölgesinde karıncalanma ve garip sesler duyma şeklinde parsiyel nöbetler görülebilir. Bu tip nöbetlerde hasta nöbetinin her dönemini anımsayabilir. Nöbetlere neden olan beynin elektriksel düzensizliği hafıza ile ilişkili bir yapı olan şakak lobumuzda ortaya çıkıyorsa yıllar önce dinlediğimiz bir melodinin tekrar tekrar zihnimizde çalması yada “ben bu olayı daha önce yaşamıştım” türü tekrarlar görülebilir. Epileptik nöbetler içinde ensık görülen nöbet tipi şakak lobu nöbetleridir. Şakak lobu nöbetleri birden  fazla türde görülür ve sıklıkla  karında “yükselme hissi” ile birlikte olan kötü koku, tad ile başlar. Nöbetler  “otomatizm” olarak adlandırdığımız ağızda birşey olmadığı halde  yutkunma, çiğneme, giysilerini çekiştirme, amaçsız koşma gezme, yüzde sırıtma şeklinde mimikler yada belli kelime ve heceleri söyleme şeklinde  şuurlu olmayan bir takım otomatik hareketler ile devam eder. Bu tip nöbetleri kompleks parsiyel nöbetler  olarak adlandırıyoruz. Kompleks parsiyel epilepside diğer parsiyel nöbetlerin aksine  hastada nöbet dönemine ait bilinç kaybı vardır.
Epilepsi genel toplumda 100 ile 200 kişide bir sıklıkta görülmektedir. Yaşamın çeşitli evrelerinde görülme sıklığı değişir; 20 yaş altında ve 60 yaş üzerinde daha sık görülür.  Çocukluk döneminde ailevi nedenli epilepsilerin ortaya çıkması, yaşlılık döneminde ise beyin damar tıkanıklığı yada tümörlerin görülmesine bağlı olarak sıklığı artar. Tüm yaşamı boyunca bir kişinin nöbet geçirme riski %2 ile 5 arasıdır. Yani tüm yaşamı boyunca her 100 kişiden ikisi  ile beşi bir kez nöbet geçirebilir. İlk nöbetten sonra tekrar nöbet geçirme riski %50 dir.
Araştırmalarda bir kez nöbet geçiren insanların sadece %20-30’ unda epilepsi gelişme riski olduğu saptanmıştır.
Epilepsiler çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadırlar. Epilepsilerin yaklaşık yarısında  neden saptanamaz, bunlar idiopatik olarak adlandırılırlar. Bunlarda ya gerçekten bir neden yoktur yada varolan teknolojik koşullar ile bir neden saptanamamış olabilir. Tıp teknolojisinin ilerlemesi ile bu  idiopatik grup giderek küçülmektedir.  Jeneralize nöbetlerin çok büyük bir bölümü idiopatiktir.  İdiopatik epilepsilerde  ailenin diğer bireylerinde epilepsi öyküsü alınabilir. Nöbet eşiğinin bazı kişilerde düşük olması veya ailevi yatkınlık bu durumdan sorumlu olabilir ve tablo bazı ailelerde şeker hastalığının yada kalp rahatsızlıklarının sık görülmesine benzetilebilir. Parsiyel nöbetlerde  beynin o bölgesini etkileyen bir neden (beyin damar tıkanması,kanama,  kist, tümör, menenjit, ensefalit, kafa travması  gibi) saptanabilir.  Ayrıca sodyum, potasyum gibi elektrolitlerin yada şeker, üre gibi vücudumuzda belli oranlarda bulunan maddelerin oranlarının yada miktarlarının değişmesi ile nöbetler görülebilir.  Şakak lobu nöbetlerinin önemli bir bölümünden ise  çocukluk döneminde geçirilen uzun süreli, tekrarlayıcı ateşli havalelerin yol açtığı doku hasarı sorumludur. Beynin oluşumu sırasında ortaya çıkan  anormallikler beyin çalışmasını etkilemesinin yanısıra nöbetlere de yol açabilirler. Beyinde birtakım  artıkların birikmesi ile karakterize olan hastalıklarda ise nöbetlerin yanısıra ilerleyen  zihinsel gerilik, beyin işlevlerinin bozulması söz konusu olur. Bu tabloya yol açan ve sonucu ağır olan -neyseki sayıca azlar- hastalıklara ilerleyici epilepsiler adı verilir. İlerleyici olmamakla birlikte uzun ve zor doğum, kordon dolanması veya doğum eyleminin travmatik olması gibi nedenlerle ortaya çıkan “serebral palsi” de nöbetlere yol açabilir. Tüm bunların yanısıra deri ve beyin oluşumunu birlikte etkileyen bir takım hastalıklarda da nöbetler görülebilir.  

Epilepsi tanısında en önemli bilgiyi hastanın atak öncesi veya atak sırasında ve sonrasında yaşadıkları oluşturur. Bu nedenle farkında ise hastanın kendisi, farkında değilse nöbete tanıklık eden bir kişinin muayene sırasında gözlemlediklerini hekime anlatması son derece önemlidir. Çoğunlukla ilk tanıda bu gözlemlerin hekimde bıraktığı izlenimler tanıyı yönlendirecektir. Çünkü çok az hekim hastasının nöbetini görme şansına sahip olabilmektedir.

Nöbete ilişkin olarak aşağıda yer alan özellikler hakkında hekime bilgi verebilmeniz son derece önemlidir:  

  • Nöbet öncesi dönemde hissettikleri gördükleri yada işittikleri (Aura), Nöbet öncesi özel birşey olmuş mu?
  • Başlangıç (ani- yavaş)
  • Nöbet hasta ne yaparken ( TV izleme, koşma, yıkanma, bilgisayar oynama, bir şey okuma sırasında gibi) ortaya çıkmış? 
  • Bir nedenle ilaç almışmı yada düzenli ilaçları (varsa ) aksatmışmı?
  • Nöbetin özellikleri ; Baş ve gözler bir tarafa dönüyor mu? Dönüyorsa hangi tarafa?, Kasılma veya istemsiz hareketler varsa hangi tarafta, yoksa gevşek bir şekilde mi yatıyor? Gözlerini sıkıyormu yoksa kırpıştırıyor mu? Sabit bir şekilde bir noktayamı bakıyor?. Bayılma oluyor ise renk soluk mu yoksa mor mu?, Terlimi,  Dilini ısırmışmı?, Nöbet sırasında söylediği şeyler

    (varsa) .

  • Nöbetin süresi
  • Kasılmaların şekli
  • Nöbetlerin gece-gündüz görülmesi, sıklığı
  • Atak sonrası dönemde yaşanılanlar, hafıza zorluğu olup olmaması, tek taraflı güç kaybı yada hissizlik.

Bu bilgilerden sonra Nörolojik muayene ve Elektroensefalografi (EEG) gerekli olur. EEG beynin elektriksel potansiyellerinin elde edildikten sonra güçlendirildirilerek kaydedilmesi ve sonra değerlendirilmesi işlemidir. EKG ile kalp nasıl değerlendiriliyorsa beyin de EEG ile öyle değerlendirilir. Epilepside lokal veya genel olarak beynin elektriksel potansiyellerinde değişiklikler saptanır. EEG can yakıcı bir işlem değildir. Hastaların  çekim sırasında tok karnına ve temiz saçlarla laboratuara alınması gereklidir. İşlem yaklaşık olarak 20-30 dakika sürer. Günümüzde  EEG dijital olarak çekilip değerlendirilmekte ve veriler bilgisayar ortamında depolanmaktadır.

                             

EEG epilepsi tanısına çok önemli katkılar sağlayan bir yöntemdir. Beyindeki elektriksel bozukluğu ortaya koymak için bazen bir gecelik uykusuzluk sonrası EEG çekimi gerekli olur. Unutulmaması gereken en önemli şey epilepsi hastalarında EEG nin tamamen normal olabileceği gibi normal insanların bir bölümünde de EEG nin belirgin şekilde bozuk olabileceğidir.
Epilepsi tanısında yada tedavinin izleminde, olası ilaç yan etkilerinin değerlendirilmesi amacı ile kan tetkikleri yapılarak karaciğer, böbrek gibi önemli organların çalışma düzeni hakkında bilgi sahibi olunur. Kan tetkikleri ile kullanılan ilacın kandaki düzeyi de ölçülebilir. 
Bazı hastalarda Beyin Tomografisi yada Manyetik Rezonans (MR) ile beyin dokusu değerlendirilebilir. Özellikle bir nedene bağlı ortaya çıktığı düşünülen epileptik nöbetlerde görüntüleme gerekli olur. Amaç epileptik nöbete yol açan  beyin dokularındaki değişiklikleri –varsa- görebilmektir.

                               

Bazı hastalarda bayılmanın doğası hakkında bilgi sahibi olmak yada epileptik nöbetin nereden başladığını incelemek ve EEG ile aynı anda bayılma özelliklerini bizzat görerek değerlendirmek gerekli olur.  Bu durumda Video-EEG monitorizasyon adı verilen  bir tanı metodu uygulanır. Bu işlem sırasında hasta Video ve EEG bağlantıları ile hazırlanmış özel donanımlı bir odaya alınarak atağı gözlenir. Video-EEG monitorizasyonda  nöbetin özelliklerinin görülmesinin yanında eşzamanlı olarak kayıt olan EEG sayesinde  nöbetin beynin neresinden başladığı görülür. Video-EEG monitorizasyon ile ilk adımda senkop, psikolojik bayılma gibi  epilepsilerle sıklıkla karışan diğer  bayılmalar tanınır  Epilepsi hastalarında ise bu yöntem ile  nöbetin başlangıç ve yayılımı hakkında değerli bilgiler edinilir. Epilepsinin cerrahi olarak tedavi edileceği hastalarda Video-EEG monitorizasyon mutlaka yapılır.  Iki türlü video monitorizasyondan söz edilebilir. 1-Noninvaziv Monitorizasyon:Bu yöntemde elektrodlar, tıpkı normal EEG çekilirken yapıldığı gibi hastanın kafasına dışarından yapıştırılır.Burada elektrodlar, günlerce dayanacak şekilde kollodyon denilen bir madde ile sıkıca kafa derisine yapıştırılır. 2- İnvaziv monitorizasyon: İlk metod ile yeterli veri sağlanamazsa uygulanır. Burada elektrodlar direkt olarak beyin yüzeyi veya kıvrımları arasına konularak kayıt yapılır. 
Video-EEG monitorizasyon epilepsi hastalarında nöbet özelliklerinin video görüntüleri ile değerlendirilmesi ve bunların eş zamanlı olarak alınan EEG kayıtlarında beynin hangi bölgesinden kaynaklandığının tanısı için kullanılır. Böylece epilepsi nöbetlerinden sorumlu beyin bölgesinin kesin lokalizasyonu (yeri) saptanmış olur. Nöbetin başlama ve yayılma özellikleri tanınır.  Epilepsi hastalarında video –EEG monitorizasyon verileri değerlendirilerek tıbbi-cerrahi tedavi arasında seçim yapılabilir.Elde edilen bilgiler göz önüne alınarak en uygun tedavi konusunda karar verme zorlukları aşılır. Video-EEG monitorizasyon özellikle tedaviye dirençli epilepsilerde kullanılmaktadır.  Bu grup  tüm epilepsilerin %20’ sini  oluşturmaktadır. Tedaviye dirençli epilepsi hastalarında nöbetten sorumlu beyin bölgesinin saptanması çok önemlidir. Çünkü  elektriksel deşarjlar yaratarak nöbete yol açan  sorunlu bölge  cerrahi olarak alınabilir. Böylece  nöbetsizlik hali yada nöbetlerde azalma sağlanabilir.  Bunun için sorunlu olarak saptanan bölgenin ulaşılabilir olması ve çıkarıldığında hastada önemli  eksiklikler  kalmaması gereklidir.  Video-EEG monitorizasyon  epilepsiyi taklid eden ve ciddi tanı-tedavi zorluklarına yol açan psikolojik kökenli nöbetlerinde  tanınmasını sağlar. Bu grup, tedaviye dirençli bayılma nedeni ile başvuran hastalarda hiç de azımsanmayacak bir orandadır. Bu hastaların tanınması gereksiz yere ilaçların kullanılmasını / arttırılmasını önler ve tedaviyi yönlendirir. Tüm bunların dışında video-EEG  monitorizasyon işlemi sırasında kalp ritm düzensizliğine ya da tansiyon düşmesine bağlı diğer bayılmalara da tanı konabilmektedir.
Video-EEG monitorizasyon ayrıca özellikle epilepsi hastalarında nöbet tiplerini ve özelliklerini ayrıntılı olarak inceleme olanağı verdiği için bu konudaki bilgilerimizin artmasına yol açmıştır. Bugünkü tanı ve tedavi alternatiflerindeki çeşitliliğin ve epilepsi cerrahisi uygulamalarının yaygınlaşmasındaki büyük pay hiç kuşku yok ki bu önemli tanı metodundan kaynaklanmaktadır.
Epilepsi tanısında kullanılan bir başka metod SPECT’dir . SPECT ile beynin çeşitli bölgelerinde nöbet arası yada hemen nöbet sonrası dönemde kan akımındaki değişiklikler araştırılır. Ayrıca yeni uygulamaya giren PET ile beyin dokusunun metabolizması hakkında edinilen bilgiler epileptik odağı tanımamıza ek katkılar sağlamaktadır.

Bulunduğumuz ortamda nöbet  geçiren bir hastaya ne yapacağımızı bilmek yaşam kurtarıcı olabilir. Hasta önünüzde nöbet geçiriyor ise  aşağıda yer alanları yapmalısınız:

1-Başının altına yumuşak birşey koyarak kafasını sert zemine çarpması önlenir.
2-Çevrede kırık cam gibi hastaya zarar verebilecek birşeyler varsa uzaklaştırılır.
3-Merdivenin kenarında yada yüksek bir yerde ise düşmekten koruyacak şekilde uzaklaştırılır yada önlem alınır.
4-Sıkı giysileri gevşetilir.
5-Nöbet sonrası hastanın ağzında olup solunum yollarını tıkayabilecek yiyecek parçaları uzaklaştırılır. Yada örneğin yüzükoyun yastığın üzerine kapanmışsa ters çevrilerek solunumu rahatlatılır. 
6-Nöbet sonrası hasta yarı yan pozisyona getirilerek rahat nefes alıp vermesi sağlanır (Resime bakınız).

                                  
                                       Hasta bir süre sonra şuurunu kazanıp normale dönecektir.

Şu durumlar varsa hastanın  acilen hastaneye ulaştırılması gereklidir;

  • Nöbete bağlı kötü bir yaralanma meydana gelmiş ise
  • Nöbet sonrası hastada solunum sıkıntısı var ise
  • Nöbet hiçbirşekilde durmuyorsa yada bir nöbet bitmeden bir diğeri başlıyorsa

Nöbet sırasında YAPILMAMASI  gerekenler ise şunlardır;

1-Tehlikeli bir yerde değilse gereksiz hareket ettirmek,
2-Ağzını açmaya çalışmak ve bunun için hastanın ağzına çatal-kaşık vs. sokmak
3-Şuuru tamamen yerine gelene dek birşeyler yedirip içirmeye çalışmak.  Hastanın şuuru yerinde olmadığı için bu nesneler  nefes borusuna kaçabilir.

Tedavide antiepileptik yada antikonvülsan olarak bilinen ilaçlar kullanılır. Antiepileptik ilaçlar nedeni ortadan kaldıran ve kür sağlayan ilaçlar değildirler. Nöbetlerin ortaya çıkmasını önlerler. Bir anlamda epilepsi eşiğini yukarı çekerler. Bir başka deyişle beynin nöbetleri durdurmak için kullandığı fren gücünü artıran ilaçlarlardır. Antiepileptik ilaçların etkinliklerini gösterebilmeleri için kanda belli bir düzeyde olmaları gereklidir. Bu ise düzenli kullanım ile mümkündür. Bu ilaçlar antibiotik yada ağrı kesiciler gibi  bir kutu kullanılıp bırakılacak ilaçlar değildirler. Etkinlikleri için düzgün ve aralıksız kullanım, hasta-doktor uyumu gerektirirler. Bazı hastalar ilacı sevmedikleri veya ilacın yan etkilerinden korktukları yada kendilerine yeterince açıklama yapılmadığı için ilaçlarını düzenli kullanmazlar. Yapılan çeşitli çalışmalarda ilaç kullanımı altındaki epileptik hastalarda  nöbete yol açan  en önemli faktörün ilaç dozlarının unutulması olduğu görülmüştür.  Hastalar tarafından sıkça sorulan bir soru ilaç dozu atlandığında  ne yapılacağıdır.  Kısa bir süre geçmişse o doz alınmalı , diğer dozun zamanı gelmişse o dozu alınmalıdır.

Antiepileptik ilaçlar  ile epilepsi hastalarının %60-70’inde nöbetler tamamen kontrol altına alınabilmektedir.  Tek ilaçla kontrol altına alınamayan nöbetlerde ise  ikinci bir ilaç tedaviye eklenir. Bu durumda ek olarak %10-15 hastanın daha nöbetleri durmaktadır. 3. yada 4. ilaca gerek duyulduğu durumlarda tedavide başarı oranı daha düşük olmaktadır.

Antiepileptik ilaçlar  aniden kesilmezler.  Bu durumda status epileptikus adı verilen ciddi hayati tehlike yaratan ve durdurulamayan nöbetler ortaya çıkar. İlaç ile ilgili yan etkiler görüldüğünde hekime danışılmalı kendiliğinden kararlar verilmemelidir.  İlacın kutusu bitince aksi hekim tarafından söylenmediği sürece aynı kutudan alarak devam edilmelidir. İlaç ile ilgili tüm yakınmaların hekimle paylaşılması gereklidir.

Epileptik kadınlarda hamilelik dönemi özellikler taşımaktadır. Epileptik hastaların en önemli soruları hamilelik süresince kullanılan antiepileptik ilaçların bebeğe vereceği olası zararlar üzerinedir. Epilepsi ilacı kullanmayan bir annenin anomalili çocuk doğurma oranı %1’dir. Karbamazepin yada fenitoin kullanan annelerde oran %1.6’ya çıkmaktadır. Asıl belirgin artış birden çok ilaç alan epileptik hastaların bebeklerinde ortaya çıkmaktadır. Ancak bu oran artışının nedeni tamamen ilaca bağlı olmayabilir.  Bu dönemde sadece antiepileptik ilaçlar değil kullanılacak tüm ilaçlar fetüse zarar verebilirler  ve kullanılacak hiçbir ilaç tamamen güvenilir değildir. Ancak diğer taraftan hamilelik sırasında geçirilecek nöbetin fetüse vereceği zararda son derece önemlidir. Burada bir  kar-zarar hesabı yapmak gerekmektedir. Bu açıdan Kadın Doğum Hastalıkları Uzmanı-Nörolog ve hasta arasında çok yakın bir ilişki ve işbirliği olması gereklidir. Ayrıca bu dönemde anomali oranını azaltmak amacı ile rutin olarak folik asit kullanımı önerilmektedir.
Süt verme döneminde aynı  ilaçların süte geçmesi ile ilgili sorular ortaya çıkmaktadır. Antiepileptik ilaçlar belirli oranlarda anne sütüne geçerler. Ancak özel  durumlar hariç hekime danışılarak süt verilebilir. 
Antiepileptik ilaçlar ile ilgili bir diğer önemli soru bu ilaçların ne zaman bırakılacağı ile ilgilidir.  Bu sorunun yanıtı çoğunlukla  özel olarak hasta bazında yanıtlanmalıdır.  Örneğin eğer hastada bir beyin kanaması nedeni ile epilepsi gelişmiş ve ilaçla  3 yıl süreyle  nöbet oluşmamışsa farklı, nedeni bilinmeyen grupta (idiopatik) ve ilaçla 3 yıldır nöbet geçirmiyorsa farklı ilaç rejimleri söz konusu olur. Bazı epilepsi türlerinde hiç nöbet olmasa dahi tedavi yaşam boyu sürer.
Ancak ilaç tedavisinin bırakılması ile ilgili genel geçerli bilgileri vurgulamakta yarar vardır;

 1-İlaç tedavisi altında 3-4 yıl nöbet oluşmamış  ise ilaç bırakılabilir. Ancak hiçbir zaman bu karar tek başına hasta tarafından alınmamalıdır.
2-İlacı bırakma kararını hekim-hasta birlikte alırlar.
3-İlaç hiçbirzaman aniden bırakılmaz.

Bazı sık kullanılan antiepileptik ilaçlar ve  yan etkileri ile ilgili özet bilgiler aşağıda yer almaktadır.

Fenitoin (Epdantoin, Epanutin) : 100 mg’lık tablet ve kapsülleri vardır. Günde bir yada iki dozda alınır.  Alışkanlık yapmaz, diş etlerinde büyüme, vücudda istenmeyen kıllanmaya yol açabilir. Uzun süreli kullanımda sinir iletiminde yavaşlama, beyincikte ve korteksde küçülmeye yol açabilir. Doz aşımı durumunda uyku hali, renkli görmede bozulma ve dengesizlik yapabilir.  

Karbamazepin (Tegretol, Karbalex, Temporol, Karazepin):  200, 300, 400, 600 mg’lık tablet, şurup ve  kapsülleri vardır. Günde iki yada üç dozda alınır.  Alışkanlık yapmaz, yüksek dozlarda çift görme, uyku hali, kusma, dengesizlik yapabilir. Uyku halini ilaç ilk başlandığı zaman da yapabilir, ilaca alışıldıktan sonra bu yan etkisi tamamen geçer. Tedavinin başlangıcında beklenmedik biçimde kan hücrelerini azaltabilir, bu nedenle başlangıçta kan sayımları yapılır.
İshal durumunda ilacın emilimi düşeceği için nöbetler ortaya çıkabilir; bu durumu önlemek için ishal hallerinde kullanılan doz 1.5 katına çıkılır. Ateşli hastalıklardada karaciğerin ilacı vücuddan uzaklaştırma hızı artar; bu dönemde de doz arttırılabilir.
Valproik asit (Depakin, Convulex, Valposim) :  150, 200, 300, 500 mg’lık tablet, şurup, kapsül formları günde bir (Uzun etkili formları)  yada üç dozda kullanılırlar. Alışkanlık yapmazlar.  Tedavi başında mide ağrısı, bulantı ve mide krampları yapabilirler. Karaciğer, böbrek ve kemik iliği üzerine yan etkileri olabilir, düzenli kontrol yapılmalıdır.
Kilo alımı, ellerde titreme ve saç dökülmesi yapabilir.

Barbitüratlar (Luminal, Luminaletten, Mysolin, Maliasin):  15 ve 100 mg’lık tabletleri (Luminaletten ve Luminal), 25 ve 100 mg’lık tabletleri (Maliasin) ve 250 mg’lık tabletleri (Mysolin ) vardır.
Alışkanlık yapıcı özellikleri olabilir. Özellikle ilacın kesilme dönemi çok yavaş olmalıdır. Uyku hali ve çocuklarda sinirlilik, yaramazlık , huysuzluk ve aşırı hareketliliğe neden olabilirler. Çocuklarda  zihinsel performansda düşme yapabileceği için okul başarısını etkileyebilirler.

Klonozepam (Rivotril):   2 mg’lık tableti ve damlası vardır. Fenobarbital grubu ilaçlar gibi alışkanlık yaparlar ve belirgin olarak uyku verebilirler. Sinirlilik yapabilir.

         İlaç tedavisi dışındada bir takım tedavi metodları vardır. İlaç dışı tedaviler çoğunlukla dirençli epilepsi türlerinde gündeme gelir. Bunlardan birisi  vagal sinir stimülasyonu. Vagal sinir stimülasyonunun etki mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Boyun bölgesinde vagus siniri yakınına küçük bir cerrahi girişim ile yerleştirilen bir uyarıcı ile sinir belirlenen aralıklarla uyarılmaktadır. Bunun sonucunda bazı epilepsi türlerinde nöbet sıklığı azalmaktadır. İşlemin en önemli yan etkisi ses kısıklığının ortaya çıkabilmesidir.
İlaç tedavisine yanıt alınamayan dirençli olgularda cerrahi tedaviden söz edilebilir. Cerrahi tedavi özellikle birden çok ilacın düzgün ve düzenli  kullanılmasına rağmen durdurulamayan ve belli bir bölgeden kaynaklandığı belirlenen  (fokal epilepsi) durumlarda tercih edilebilmektedir. Nöbetlerin hastanın günlük yaşam kalitesini bozması ön planda değerlendirilen faktörlerdendir.  Cerrahi tedavi ile alınacak bölgenin kolay ulaşılabilir olması  ve bu bölgenin çıkarılması ile hastada ek sorunlar  oluşturulmaması durumunda cerrahi tedavi planlanabilir.

Bazı durumlar nöbetleri arttırabilir, bunları bilerek kaçınmak epilepsi hastaları için çok önemlidir;

  • Uykusuzluk
  • Stres
  • Aşırı fiziksel yorgunluk
  • Alkol
  • Aşırı kafein (Kahve, kolalı içecekler, enerji içecekleri) tein (çay)  alımı
  • Işığa duyarlı epilepsilerde disko ışıkları, televizyon (özellikle eski 100 Hz altında görüntü aktaranlar), bilgisayar oyunları
  • Açlık ve yemek öğünlerinin atlanması
  • Kadınlarda bazı epilepsiler için hormonal düzensizlikler ve menstruel siklus
  • Bazı ilaçlar;  *İçeriğinde fenilefrin, psödoefedrin bulunan çoğu soğuk algınlığı için kullanılan preparatlar , *Antidepresan ilaçlar, *Antipsikotik ilaçlar,  *Amfetamin ve benzeri uyarıcı ilaçlar

Bazı meslekler epilepsi hastaları için uygun değildirler.  Epileptik hastaların  pilot , makinist, itfaiyeci yada asker olmaları önerilmez.

Bir diğer önemli nokta epilepsi hastalarının  araç kullanımı ve ehliyetleri ile ilişkilidir. Sürekli nöbet geçiren bir kişinin trafiğe çıkarak hem kendi hem karşıdan gelen insanların can güvenliğini tehlikeye atması doğru değildir. Diğer yandan trafik kazaları nedenlerine baktığımızda ilk sıralarda alkol ve dikkatsizlik gelmektedir. İstatistiksel olarak epileptik nöbet nedeni ile olan trafik kazaları sayıca en azdır. Şuur kaybı olmaksızın sadece ağız kenarında çekilme ile ortaya çıkan fokal nöbetler yada önceden geleceğini bilip önlem alabileceğimiz auralı nöbetlerde risk az iken ani ortaya çıkan ve şuur bozukluğu ile giden jeneralize (yaygın) nöbetlerde kaza riski çok yüksektir. Bunun yanısıra kaza riski açısından  nöbetlerin kontrol altında olup olmaması en  önemli parametreyi oluşturmaktadır.     

Epileptik hastaların araç kullanımı ile ilgili çeşitli yasal düzenlemeler vardır.   Bu yasal düzenlemeler  ülkeden ülkeye değişmektedir.  Örneğin İngilterede 1 yıl süresince nöbeti olmayanlar ehliyetlerini tekrar alarak trafiğe çıkabilmektedirler. Ancak ülkemizde epilepsi tanısı sonrası ehliyete yasal olarak el konması zorunluluğu vardır  ve bu hastalar yaşam boyu araç kullanamamaktadırlar.

Epileptik hastalara araç kullanımı ile ilgili olarak unutmamaları gereken  kuralları kısaca şöyle özetlenebilir;

  • Uzun ve monoton araç kullanımından kaçının, uzun süre araç kullanmanız gerekiyorsa kısa süreli molalar verin.
  • Uykusuzluk nöbet riskini arttırır, yorgun ve uykusuz iken araç kullanımından kaçının.
  • Unutmayınız ki kaza anında sadece kendinize değil diğer insanlarada zarar verebilirsiniz.
  • Alkol alımı nöbetinizi tetikler ve yoğun alkol  alımı  sonrası 24 saat içinde nöbetiniz ortaya çıkabilir. Diğer sürücülerin yapması gerektiği  gibi alkollü iken direksiyona geçmeyin ve alkol alımı sonrası 48 saat içinde direksiyona geçmeyin.
  • Araç kullanabiliyorsanız ve kullanmak istiyorsanız ilaçlarınızı düzenli aldığınızdan emin olun ve yukarıdaki önerilere dikkat edin. 

Epilepsi hastalarının yaşam alanları rahatsızlıkları göz önüne alınarak düzenlenmelidir. Örneğin banyoda küvet olmamalı, su birikimine yol açmayacak  duş sistemi olmalıdır. Havagazlı yada tüplü sistemler yerine elektrikli ocaklar tercih edilmelidir. Ayrıca eğer kullanılıyorsa bile yatakta sigara içilmemelidir.

Epileptik ebeveynlerin çocuklarında epilepsi gelişme riski sık sorulan sorulardandır. Bu konuda  kesin birşey olmadığını belirtebiliriz. Burada tek bir gen değil birden fazla genin etkisi söz konusudur. Ancak juvenil myoklonik epilepsi, Benign familyal konvülsiyonlar ve Unverrich Lundborg sendromunda 6, 20 ve 21. kromozomlara bağlı geçiş gösterilmiştir. Ancak bunlar dışında epileptik anne-babanın çocuğunda epilepsi gelişecek diye birşey kesin olarak söylenemez, belki yatkınlıktan söz edilebilir. Çalışmalarda ortaya konan bir başka şey babada epilepsi var ise çocukta gelişme riskinin düşük ancak epilepsi annede var ise çocukta gelişme riskinin  daha yüksek olduğudur.
                                                      

Okul çağındaki epileptik çocukların okul aktiviteleri ile ilgili olarak yapmamaları gereken şeyler anne- babalar tarafından sıkça sorulmaktadır. Çocuklar tırmanma hariç tüm okul aktivitelerine katılabilirler. Bilinmesi gereken şey nadir görülen sendromlar dışında bu çocukların epileptik atak dışında zihinsel – fiziksel  kapasitelerinde eksiklik  olmadığıdır. Bu nedenle düşük beklenti içinde olmak doğru değildir. Napoleon Bonaparte, Büyük İskender, J. Cezar, Dostoyevski,  Lord Byron, Agatha Christie, Socrates, G. F.  Handel, P.İ. Tchaikovsky, Vincent Van Gogh, Leonardo Da Vinci epileptik kişilerdir.

                                                             

Bu kişiler felsefeden siyasete, sanattan edebiyata dünyanın  saygı ile önünde eğildiği kişiliklerdir. Epilepsileri onların dehalarını göstermelerini önleyememiştir. 
Çocuklara karşı aşırı korumacı olmanın onların gelişimini önleyeceği unutulmamalıdır.